Bu site, tarayıcınız için sınırlı desteğe sahiptir. Edge, Chrome, Safari veya Firefox'a geçmenizi öneririz.

Sürdürülebilirlik Kısaca Ne Demek?

Uzun zamandır hep duyduğumuz ve ne olduğunu anlamaya çalıştığımız bir kelime ve aslında sadece moda için değil hayatın her bölümünde kullanılabilecek bir anlayış. Peki sürdürülebilirlik kısaca ne demek, nereden başladı, nereye gidiyor ve bizler sürdürülebilir olmakla ilgili ne yapabiliriz?

Sürdürülebilir modanın kökleri ekolojik hareketler ile iç içe ve özellikle de 1963 yılında Amerikan biyolog Rachel Carson’ın “sessiz bahar” adlı kitabından sonra şekillenmiştir. Bu kitapta endüstrileşmenin getirdiği tarımsal kimyasalların kullanımının çevre kirliliğine etkisi teması bugün hala modanın çevresel ve sosyal etkisinin tartışılmasında yer almaktadır. Çevresel etki daha detaylı araştırılmış ve 1987’de Brundtland Raporu “sürdürülebilir kalkınma” terimiyle gündeme gelmiştir.

Sürdürülebilir moda, sosyal adalet ile birlikte ekolojik bütünlüğe doğru değişimi teşvik eden bir hareket ve süreç diye açıklanmış. Basitçe,giysileri tasarlarken ve üretirken  çevreye ve doğaya zarar vermeden insanların geleceğini de düşünerek yola çıkmaktır. Yani çevresel atıkların azaltılması, hayvan haklarının korunması, tedarik zincirinin güvenliğinin sağlanması ve herkese adaletli bir yaklaşım demek.

Bizler  modayı severiz , moda bize hayaller kurdurur, masallarımızın ve hikayelerimizin içindeki kostümlerimizdir onlar. Her sezon tasarımcıların neler hayal ettiklerini ,nasıl bir sürpriz ve farklılıkla geleceklerini merak ederiz. Arkasındaki hikayeleri dinler, neden ve nasıl yaptıklarını öğreniriz. Her farklı kıyafetle enerjimiz yenilenir gibi olur ve kendimizi iyi hissederiz. Yeni renkler gelir, yeni işçilikler ve detaylar. Bazen neonlarla neşelenir bazen farklı desen kombinleriyle bohemleşiriz. Bir sezon Western teması varken diğer sezon metalik kıyafetlerle kendimizi gelecekte hissederiz.

Bunlar tabi modanın renkli ve güzel kısımları fakat madalyonun diğer yüzünde tüm bunlar için gezegenin ve gelecek nesillerin ödemesi gereken bedeller vardır. Sürdürülebilirliğin en büyük düşmanı hızlı moda ve aşırı tüketimdir. Reklamlar bize ihtiyacımız olmayan şeylere gerçekten ihtiyacımız varmış gibi gösterip bunları hemen ve sürekli almamız konusunda bizi teşvik eder. Bunu başka bir yazımda detaylandırdığım için burada girmeyeceğim ama kısaca olay, aşırı üretim ve bunun getirdiği çevresel atıklar, tedarik zincirindeki insanların adil muamele görmemesi ve bunun getirdiği adaletsizlik vs.

Tüm dünyayı ilgilendiren bu kadar önemli bir konu vatandaşların , kamu sektörünün ve özel sektörün sorumluluğu altındadır. Maalesef cezai yaptırımlar ve anayasal kanunlarla korunma altında değil henüz. Bununla birlikte büyük moda markaları, bu konu bütün bir moda sistemindeki değişimi içerdiğinden birlikte adım atmak için girişimlerde bulunuyorlar. Fransa’da Macron öncülüğünde imzalanan Moda Anlaşması( Fashion Pakt) ilk anlaşmalardan biridir. Markalar kendi tedarikçilerini bu anlaşma şartlarına uyarak yönlendiriyorlar. Ama hala çok yapacak şey var.

Bunlar markaların ve tedarikçilerin sorumluluğunda değil sadece, bana göre moda kullanıcıları, tüketicilerin de üretenler kadar sorumluluğu var. Tüketicilerin bilinçlenmesi ve satın aldıkları her bir parçanın nereden geldiğini sorgulaması gerek. Bir nevi sürdürülebilirlik polisi olmak . Tüketiciler , çevresel açıdan zararlı bir elyaf türü yerine daha az zararlı olanı tercih ederek, aldıkları ürünlerde sadece fiyatına bakarak değil ne şekilde üretildiğini ve ne kadar uzun süre kullanabileceği gibi şartlarla üreticileri de bu yola teşvik edebilirler ve etmeliler. Nasıl marketten aldığımız bir ürününün içeriğine, nerede ve nasıl üretildiğine karşı hassasiyet gösteriyorsak , giymek üzere aldığımız her bir ürün için de aynısını yapabiliriz. Nasıl şimdi markalar üretilen yiyeceklerde, ürünün nereden geldiği, nasıl üretilip paketlendiği ve içerisinde neler olduğu konusunda tüketicilerin talebini karşılamak için yarışıyorsa aynısını moda için de yapabilirler, inanın.

Tüm bunlar lüks konular gibi geliyor bir çoğumuza, sanki etrafta düşünecek o kadar şey varken sürdürülebilirlik konusu en sonlarda. Genelimiz mutluluğumuzun ve ekonomik şartlarımızın sürdürülebilir olması konusuna öncelik veriyor doğal olarak. Çünkü aciliyet bu durumlarda gibi görünüyor. Fakat yaşadığımız dünyanın hızla tükenen kaynakları ve yaklaşan iklim krizi dikkate alınmazsa sonunda mutluluğumuzun ve ne kadar paramızın olduğunun sussuz kaldığımız bir ortamda pek önemi kalmayacak gibi.

Hala zamanımız var, doğa bereketlidir ve cömerttir. Biz ona iyi davranırsak ve tüm canlılarla ve doğayla birlikte var olmayı öğrenebilirsek bunun altından kalkabiliriz. Burada sorumluluğu hep birlikte almamız gerekiyor, kolektif bir bakış açısıyla evrensel katkıyı düşünmek fayda sağlayacaktır.

Markalar yapsın biz de öyle alalım diye beklemeden harekete geçip onları bu değişimi hızlandırmaya zorlayabiliriz. Seçimlerimizi daha bilinçli yapabiliriz, böylece sürdürülebilir bir yaşama adımlarımızı atmış oluruz.

Sepet

Satın alınabilecek başka ürün yok

Sepetiniz şu anda boş.